Yapay zekâ ile sürdürülebilirlik ittifakı: Gezegeni, kodlar kurtarabilir

Yapay zekâ ile sürdürülebilirlik ittifakı: Gezegeni, kodlar kurtarabilir

Yapay zekâ ile sürdürülebilirlik ittifakı: Gezegeni, kodlar kurtarabilir

Teknoloji çağının hızla gelişmesiyle birlikte, dünya sürekli olarak yeni bir dönüşüm sürecinin içine giriyor. Hatta ekonomi artık dönüşüm tamlamala­rıyla biçimleniyor: Yeşil dö­nüşüm, ikiz dönüşüm, üçüz dönüşüm ve tabii ki dijital dönüşüm. Hepsi de artık sür­dürülebilirlik temelinde yo­ğurularak, şekilleniyor. Yapay zekâ ise bu hamurun en fazla ilgi gören ürün hali. Peki nedir yapay zekâyı, dönüşüm süre­cinde bu kadar etkili kılan?..

Yapay zekânın kendisine sürdürülebilirlik açısından neden faydalı olduğunu anla­tacağı bir cümle yazmasını is­tedim ve saniyeler içerisinde şöyle bir cümle sarf etti: “Ya­pay zekâyı kullanmak, yalnız­ca bir teknolojiyi kullanmak değil, aynı zamanda daha ye­şil, daha akıllı ve daha sürdü­rülebilir bir geleceğe küçük ama anlamlı bir adım atmak­tır.” Aynı soruyu Yapı Kredi Kurumsal İletişim Direktörü ve Yapay zekâ: Gücün iki yüzü kitabının yazarı Arda Öztaş­kın’a sordum. Öztaşkın’ın ya­nıtı şöyle oldu: “Bence yapay zekâ, sürdürülebilirlik konu­larını çözebilecek yegâne güç­te bir araç.”

Mesele, dijital adaptasyonun ötesinde

Deloitte tarafından yayınla­nan yeni bir araştırmaya göre önümüzdeki 5 yıl içinde Tür­kiye’deki mevcut iş gücünün yüzde 47’si, yapay zekâ dola­yısıyla ya işini kaybedecek, ya değişecek ya da dönüşmek zo­runda kalacak. Yani insanlık, yapay zekâ ile olan kaderini kendi belirleyecek.

Araştır­maya ilişkin değerlendirme­sinde yapay zekânın, özellik­le bu teknolojiyi nasıl kulla­nacağını bilmeyen, hızla bu teknolojiyle tanışan ülkeleri daha çok tehdit ettiğini söy­leyen Arda Öztaşkın, “Araş­tırmaya göre İskandinav ül­kelerde yapay zekâ kaynaklı yaşanacak problemlerin oranı yüzde 30’un altında. Ya­ni konu dijital adap­tasyonun ötesinde. Bence iş dünyası­nın bugün her şeyi bırakıp, yarın nasıl dönüşeceğini, ça­lışanlarını ve ku­rumunu yapay zekâ teknolojisine nasıl hazırlayacağını dü­şünmesi lazım. Ama hiçbiri­nin ‘hiçbir’ fikri yok. O yüzden her işi yapay zekâ yapmaya başladığında, kurumlar çalı­şanlarla ilgili nasıl aksiyon­lar alacak veya alabilecek mi? Tartışılır…” dedi.

Yapay zekâ tanrılaşırsa ne olacak?

Yapay zekânın, sürdürü­lebilirlik konularını çözebi­lecek yegâne güçte bir araç olduğunu söyleyen Öztaş­kın, “Verimlilik, optimizas­yon, kaynak yönetimi… Ya­pay zekâ, birçok alana yönelik çözüm olanağı sunuyor, sun­maya da devam edecek. Fakat yapay zekânın bir de karanlık yüzü var. Çünkü çok ölçeklen­dirilebilir, çok yükseltilebilir. Kişi yerine algoritmalar ka­rar verdiğinde onun sorumlu­luğunu kimin alacağı, verilen kararların doğruluğunun kim tarafından belirleneceği bü­yük bir soru işareti. Peki al­goritmalar her şeyi devraldı­ğında o zaman insan ne ola­cak?

O zaman insanın anlamı, insanın yarattığı katma değer, insanlığın kendisi ne duru­ma düşecek? Dijital eşler ol­duğunda, ‘Ben artık yapay ze­kayla mutluyum, fiziksel bir eşe ihtiyacım yok’ diyenler ol­duğunda insanlık ne yapacak? İnsanın kendini gerçekleştir­me hikayesi ne duruma gele­cek? Daha da uç noktayı söy­leyeyim. Her şeyi bilen, her şeyi gören, her şeyle ilgili doğ­ru karar verdiğini düşündü­ğün yapay zekâya, din gibi gö­ren insanlar olduğunda, yani yapay zekâ tanrılaştığında o zaman ne tür hikayeler yaşa­yacağız..?

Bunları da düşün­mek lazım. Ben yapay zekânın çok büyük fırsatlar ba­rındırdığını düşünü­yorum. Bugün çözme konusunda ne ya­pacağımızı hiç bil­mediğimiz konula­rın veya sorunların çözümü için ben­ce kapı aralayabi­lir. Ama aynı zaman­da pek çok nokta­da da bugün hiç aklımıza bile gelmeyen sorunları karşımıza çıkartabilecek de bir karanlık güce dönüşebilir” değerlen­dirmesini yaptı.

“Finanse ettiğimiz her bir emisyondan biz sorumluyuz”

Yapı Kredi olarak 2011 yı­lında Borsa İstanbul’a kote şirket olunmasının etkisiyle sürdürülebilirlik raporlama­larına başladıklarının bilgisi­ni veren Arda Öztaşkın, “Ge­rek ulusal teamül gerekse de uluslararası teamül finans sektörünün sürdürülebilir­lik için kritik olduğunu söylü­yor. Çünkü biz aslında finanse ettiğimiz her bir birim emis­yondan sorumluyuz. Yani iliş­ki içinde bulunduğumuz sek­törün yarattığı emisyon yükü, bizim onlarla olan kredi iliş­kilerimizin oranıyla aslında çerçevelenmiş durumda. Ya­ni ben on birim kredi veriyor­sam, onun yarattığı yüz birim­lik emisyonun aslında yüzde 10’undan ben sorumluyum. Çünkü onun yüzde 10’unu ben finanse ediyorum. Bu neden­le en çok emisyon yaratan bü­yük müşterilerimizin dönü­şümüyle ilgili de içerde plan­lamalar yaparak ilerliyoruz” diye konuştu ve ekledi: “Kah­verengi sektörlerin yeşil dö­nüşümü mümkün olduğu için onların yatırımlarının des­teklenmesi önemli. Aksi halde oradaki dönüşüm hikâyesini ıskalamış oluruz. Bu da sürdü­rülebilirlik hedeflerine ula­şımda çok büyük bir engel.”

Patinajın sebebi ekonomik rekabet üstünlüğü

1912 yılına ait bir gazete ku­püründe fosil yakıtların se­ra gazı salımını artırdığı ve bunun da iklim değişikliği­ne yol açtığıyla ilgili makale­ler olduğunu belirten Öztaş­kın, “Bilinç seviyesi bugünkü kadar yaygın olmasa da bili­nen bir gerçek vardı. Fakat in­sanlık veya karar vericiler bile bile bu noktaya getirdi duru­mu. Bugün de geri dönüşle il­gili patinaj yapıyorlar. Çünkü ekonomik rekabet üstünlüğü­nü ancak ve ancak böyle sağla­yacaklarını düşünüyorlar. Fa­katdaha konforlu değil, daha acı dolu bir gerçek bizi bekli­yor. Dönüşümü kapsayan işle­re el freni çekersek, çok değil beş-on yıl içinde bile insanlık, bambaşka bir zorluk içinde yaşama riskiyle karşı karşıya olacak” ifadelerinde bulundu.

STEP, eko-anksiyeteye de çözüm oldu

Yapı Kredi Sürdürülebilir Tercih Programı (STEP) uygu­lamasından finansal bir bek­lentileri olmadığını belirten Arda Öztaşkın, “Müşteri kaza­nalım veya buradaki STEP pu­anlarını World puana çevire­lim, müşteri istediği yerde har­casın diye bakmıyoruz. Banka, stratejik olarak bu konuyu ta­mamen fayda olarak kurguladı, yatırımını da ona göre yapıyor. Amacımız da bu tarafı büyüt­mek ve şu an 5-6 STK’nın sa­yısını artırmak. Zaten işin en güzel tarafı yarattığın etkinin sürekli büyüyor olması. Müş­terilere yaptıkları sürdürüle­bilir tercihler karşılığında pu­an yükleniyor ve o puanlar yine müşterinin kendi tercih ettiği, uygulama için özel olarak ha­yata geçirilen sosyal sorumlu­luk projelerine bağışlanıyor. Bu sadece eko-anksiyete deni­len soruna da bir nebze çözüm geliştirilmiş oluyor” ifadeleri­ni kullandı

Hani yemek bizim için kutsaldı?

Dünyanın en büyük evsel gıda atığı yapan 3’üncü ülkenin Türkiye olduğunu hatırlatan Öztaşkın, “Biz böyle bir kültür değildik. Tabakta kalan tek bir makarna bizi kovalardı, ekmek asla atılmazdı. Hani yemek bizim için kutsaldı? Neden mevcut ekonomide hem kendimizi zarara uğratıp, hem de kültürümüzden uzaklaşıyoruz? Bunu sorgularken, mevcut ekonomide cam şişe daha pahalı diye suyu plastik şişeyle neden içiyoruz bunu da sorgulayabiliriz. Çünkü mesele maliyet değil. Maliyet olsa, en fazla gıda atığını çıkaran 3’üncü ülke olmazdık. İşte biz Yapı Kredi STEP için yola çıkarken günlük tercihlerle sürdürülebilir olacaklarını göstermek istedik” ifadelerinde bulundu.

ABD-Çin arası yapay zekâ soğuk savaş dönemi

Yapay zekanın regüle edilmeye çalışıldığını fakat edilemediğini belirten Öztaşkın, “Bir kontrol mekanizması yok. Niye? Çünkü bir rekabetçi unsur ülkeler arasında da. Ben Amerika ile Çin’in arasında bir yapay zekâ soğuk savaşı dönemine girdiğimizi düşünüyorum. Çünkü yapay zekâ silah olarak kullanılabilir. Onunla, altyapıyı çökertmeye gücüne sahip olabilirsin. Dünyanın iki ucundaki insanların bir araya gelip geliştirebileceği sistemlerden bahsediyoruz. Yaratacağı etkide iki kişinin geliştirmenin ötesini milyonlarca insan için bir şey ifade edebilir” diye ekledi.

Trump sonrası fonlarda erozyon yaşanıyor

Sürdürülebilirlik odaklı yatırımlara gidecek fon sayısı çok yüksekken, bu sene o tarafta çok ciddi bir erime görüldüğünü belirten Yapı Kredi Kurumsal İletişim Direktörü Arda Öztaşkın, “Burada da Trump sonrası yaşanan bir erozyon olduğunu söylemek mümkün. Fakat tüm bunlar geçici etkiler. Çünkü bu konuya yatırım yapacak fonların gideceği adreslerde sürdürülebilirlik planları ve eforu hala çok belirleyici. Olması gerektiği gibi davranan müşterilere çok büyük olmasa da fiyat avantajı yaratılıyor” dedi.

 

Yorum gönder